29 Ekim 2016 Cumartesi

SİSTANBUL




sisli bir istanbul gününde çekilmiş harika bir kare. bu kareyi çektikten sonra anladım ki güzel fotoğraf çekmek nasip meselesi...

SİSTANBUL

14 Ekim 2016 Cuma

: Ebu Nasr Serrac Tusi- el-lüma-İSLAM TASAVVUFU- özet

İSLAM TASAVVUFU (EL-LÜMA)


Ebu Nasr Serrac Tusi

Genel Değerlendirme:
Yazar, İslam tasavvufunu temelinden alarak inceliyor. Sufi ve tasavvufun tanımlarını vererek tasavvufa dair meseleleri anlatıyor.



Elde bulunan kaynaklardan ve kendi eserinden anlaşıldığına göre Serrac hicri 378 yılında İran’da doğdu. Tam adı Abdullah b. Ali b. Muhammed b. Yahya’dır, lakabı tavusu’l-fukara şöhreti Serrac’dır. Ebu Nasr Serrac hakkında tarihi kaynaklardaki bilgilerin azlığı eserin yaygın bir biçimde tanınmasına engel olmuştur. Bu bir talihsizliktir. Çünkü eseri şer’i ölçülere uygun çizgidedir. Bütün bunlara rağmen Serrac ve eserini ilim dünyasına tanıtan, İngiliz müsteşrik Reynold Alleyne Nicholson’dur. Eseri 1947’de tekrardan 5 bablık eksik bölümlerini de tamamlayarak A. J. Arbey Londra’da neşretmiştir. Bu sayede eser ilk defa tam olarak basılmış oldu.
Peygamberimiz (sav)’in “Alimler peygamberlerin varisleridir.” Buyurduğu rivayet edilmektedir. Ayette geçen “doğruca şahitlik eden ilim erbabı” peygamberlerin varisi olmaya layık kimselerdir. Çünkü onlar, Kitabullah’a sarılan, Resulullah’a uyan, ashab ve tabiinin yoluna giren, takva ehli salih kişilerin usulünü benimseyen kimselerdir. Bunlar da üç gruptur. Hadisçiler, fıkıhçılar ve tasavvuf erbabı. İşte bu üç grup Allah’ın vahdaniyetine şahitlik eden ve peygamber varisi olmaya layık olan kimselerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim de “Kendilerine ilim verilenler derece derecedir.” “Herbirinin yaptıkları işten dolayı dereceleri vardır.” “Bak nasıl onların kimini kiminden üstün yaptık.” gibi ayetlerle ilim ve amel konusunda bu üç gurubun durumları anlatılmaktadır.
TASAVVUF İLMİ VE SUFİLER
Sufiler inanç konusunda hadisçiler ve fakihlerle aynı görüşü paylaşan, onların ilimlerini benimseyerek onların esaslarına karşı çıkmayan kimselerdir. Çünkü sufiler, bid’atlerden ve nefsin kölesi olmaktan kaçınan, güzel örneğe bağlı ve ona uymaya hazır, her türlü bilgide fakih ve muhaddislerle ortak görüşlere sahiptirler. Sufilerden bilgi ve anlayışta muhaddis ve fakihlerin derecesine ulaşamamış olanlar, ahkam-ı şer’iyye ve hudud-u islamiyye konusunda karşılaştıkları müşkillerin halli için mutlaka muhaddis ve fakihlere başvururlar. Alimlerin icma ettikleri konuda sufilerde icma ederler. Ulemanın ihtilaf ettiği konularda ise sufiler, ihtiyatlı olmak için en güzel, en evla ve en mükemmel olanı seçerler ki böylece Allah’ın kullarına emrettiği şeyi yüceltmiş, nehyettiğinden de sakınmış olurlar.
“SUFİ” ADI NEREDEN GELİYOR?
Sufilerin diğer ilim erbabından farklı ilk özellikleri, farzları yerine getirmekten ve haramlardan kaçınmaktan başka malayani denilen boş ve anlamsız meşguliyetleri terk etmek, maksadları ile aralarına giren her türlü alakadan sakınmaktır. Onların Allah’dan başka gaye ve maksadları yoktur. Sufilerin bundan başka muhtelif adabları vardır. İşte bunlardan bazıları: “Dünya nimetinin azına kanaat etmek; zaruri olan yani olmazsa olmaz ölçüsündeki bir azıkla yetinmek, zaruri olan giyim-kuşam, yiyecek ve istirahat imkanını sağlayacak bir şeyle iktifa etmek, iradi olarak fakirliği zenginliğe tercih etmek, aza koşup çoktan kaçmak, açlığı tokluğa tercih, üstünlük ve büyüklüğe rağbet etmemek, itibar ve makamda feragat gösterebilmek, yaratıklara şefkat ve merhamet, büyük-küçük herkese tevazu, ihtiyaç anında bile başkalarını kendine tercih etmek (isar), dünyaya dalanlara aldırış etmemek, Allah hakkında daima hüsn-ü zan sahibi olmak, taate koşarken ve hayırda yarışırken daima ihlas üzere bulunmak, her şeyden kesilip Allah’a yönelmek, O’nun kazasına rıza, belasına sabır göstererek nefsindir.” Buyurmuştur.
Hz. Peygamberimiz (sav) tasavvufla alakalı başka bir takım hadislerinde de şöyle buyurmaktadır:
1-”Ümmetimin içinde ilham ve keşfe mazhar (mükellem-muhaddes) bazı insanlar vardır. Ömer’de bunlardan biridir.”
2-”Nice yüzü gözü tozlu, saçları dağınık, kılık kıyafeti eski kimseler vardır ki, Allah adına yemin ederler, Allah onların yeminlerini kabul eder. Bera b. Aziz onlardandır.”
3-”Ümmetiminden bir zata vardır ki onun şefaati sayesinde Rebia ve Mudar kabilesi kadar insan cennete girecek tir.” Bu zat Üveys Karani’dir.
4-”Ümmetimden Kur’an okuduğunda huşu duyan kimseler görürsün. Talk b. Habib bunlardan biridir.”
5-”Ümmetimden yetmiş bin kişi hesap görmeden cennete girecektir.” Ashab sordu: “Onlar kimlerdir Ya Rasulullah ?” Cevaben buyurdular: “Afsun ve dağlama gibi işlerle meşgul olmadan Rablarına dayanıp güvenenlerdir.”
Tasavvuf Allah’ın dostlarının gönlüne kelam-ı ilahisini anlamak, hitab-ı ilahisinden hüküm çıkarmak üzere açtığı bir keşf ve ilham ilimidir.
“SUFİ” ADI NEREDEN GELİYOR?
Sufiler sadece bir ilimde teferrüd etmiş, sadece bir makam ve hale bürünmüş kimseler değildir. Aksine onlar bütün manevi ilimlerin kaynağı, halleri barınağı, eskilerin ahlakının mazharıdırlar. Onlar mahiyet-i ilahiyye sayesinde bir halden bir hale intikal etmede ve daima daha iyi ve güzele koşmadadırlar. Halleri böyle değişken olan ve devamlı ilerleyen kimselerin bu hallerden sadece birinin adıyla anılması uygun olmaz. Onları sadece bir hal ve makamla kayıtlamamak için bu hallerden biriyle isimlendirmekten kaçınmalıyız. Şayet onları içinde bulundukları en etkili hal, makam ilim ve ahlaka izafe ederek isimlendirecek olursak, her zaman ayrı bir isimle adlandırmamız gerekirdi. Bu olmayacağına göre onları giydikleri şeye izafe ederek sufiyye adıyla adlandırıyoruz. Çünkü suf (yün) giymek nebilerin adeti, peygamberlerin ve asfiyanın şiarıdır.
Allah Teala hazretleri İsa(as.)‘ın ashabını giydikleri beyaz elbiseye nisbetle “Havariler” diye yad etmiştir. Allah Teala onları sahip oldukları ilim, davranış ya da hal ile anmak yerine bu adla anmayı tercih etmiştir. Sufilerin durumu da aynıdır. Sufiler zahir libasına nisbetle bu adı almış, büründükleri bir hal ve ilimle anılmamışlardır.
BAZI TASAVVUF TARİFLERİ
Muhammed b. Ali Kessab: “Tasavvuf, seçkin bir toplulukla birlikte seçkin bir adamdan güzel bir zamanda zuhur eden güzel ahlaktır.”
Semnun: “Tasavvuf hiçbir şeyin sana, seninde hiçbir şeye malik olmamandır”.Amr b. Osman Mekki: “ Tasavvuf kulun içinde bulunduğu vaktin gereğine göre, o an ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktır.”
SUFİ KELİMESİNİN ANLAMI
Abdulvahid b. Zeyd: “Üzüntü ve tasalarını akılları ile çözen, kalpleri ile onlardan uzaklaşan, nefislerinin şerrinden Efendilerine sığınanlardır.”
Zünnun Mısri’sen: “Onlar o kimselerdir ki Allah’ı herşeye tercih ederler. Allah da onları herşeye tercih eder.”
Sufi kelimesinin aslı “Safevi”dir. Telaffuz zorluğu sebebiyle safevi, sufi olmuştur. Bir de bunlardan başka tasavvufun şu tarifleri yapılabilir.
İlmi Tarif: Tasavvuf kalplerin kirlerden temizlenmesi, yaratıklara karşı güzel muamele, şer’i meselelerde Allah Resulu’ne tabi olmaktır.
Hakikat Lisanıyla Tarif: Mülkiyet ve varlık iddiasından uzaklaşmak, göklerin yaratıcısına bağlanarak beşeri sıfatların esaretinde kurtulmaktır.
Marifet aslında bir Hakk vergisidir. Ma’rifet nardır, iman nurdur. Ma’rifet vecddir, iman ihsan-ı ilahidir. Mü’min ile arif arasındaki fark şudur: Mü’min Allah’ın nuruyla bakar, arif ise Allah ile nazar eder. Mü’minin kalbi vardır. Arifin yoktur. Mü’minin kalbi zikr-i ilahi ile mutmain olur. Arif ise Allah’dan başkasından itminan duymaz. Ma’rifet üç çeşittir.
1-Ma’rifet-i ikrar (söylenen ma’rifet)
2-Ma’rifet-i hakikat (gerçek ma’rifet)
3-Ma’rifet-i müşahede
Zahidler üç tabakadır:
1-Mübtediler: Elinde avucunda bir malı olmayan elinde bulunmayan malın sevgisi gönlünde yer tutmayanlar.
2-Tahkik Ehli: Dünyanın tamamından nefsen ait hazları tektir. İşte bu tahkik ehlinin zühdüdür.
3-İstiğna Ehli: Bu grupta yer alanlar, “dünyanın tamamı kendi mülkleri olsa, bundan dolayı ahirette herhangi bir sualle karşılaşmayacak ve Allah nezdinde kendilerine ayrılan ecirden de bir eksilme olmayacak” olsa bile yine zühd içinde yaşarlar.
Tevekkül üç çeşittir:
1-Mü’minlerin Tevekkülü: Tevekkül, ubudiyette bedeni devreden çıkarıp kalbi rububiyete bağlamak mikdar-ı kafi şeyle yetinmektedir. Böyleleri verilince şükreder, verilmeyince kadere olan rızaları sebebiyle sabreder.
2-Havasın Tevekkülü: Allah’a bir sebep ve vasıta ile tevekkül eden kimse, tevekkülünü Allah’a, Allah ile ve Allah için yapıp sebeplere bağlanmadan mütevekkil olmadıkça gerçek tevekkül ehli sayılmaz.
3-Havassü’l-havasın Tevekkülü: Tevekkül, olmadan (keynuyet) önceki gibi, senin varlığının Allah’a aid olmasıdır. Bu taktirde Allah Teala da daima senin için olur.
“Onların yüzlerinde sevinç ve mutluluğun sevincini görürsün.” Yani ehli cennet, cennet nimetleri sebebiyle yüzlerinde meydana gelen sevinç hanesinden tanınır. Bu ehli cennet arasında kendilerine has kılınan nimetlerden dolayı ebrar için böylesine bir şerbetin sunulacağı anlaşılmaktadır. Tesnim sadece mukarreblerin içtiği bir kaynaktır. Ebrarın içkisi olan rahik-ı mahtum, bunlardan bir karışım taşıdığı için ehli cennetin diğer içeceklerine üstün sayılmıştır.
Kitap ve sünnete uyma konusunda insanlar üç kısımdır:
1-Ruhsat, mübah, tevil ve genişlik yolunu tutanlar.
2-Farz, sünnet, dini had ve ahkam bilgisine bağlananlar.
3-Farz ve sünnet konusunu sağlamlaştırdıktan sonra, dini ahkamda hiçbir cehaleti kalmayan, bunlara ilaveten hal, amal, ahlak ve yüce duygulara gönlünü bağlayan, hukukun gerçeklerini araştıran sıdk ve tahkik ehli kimseler.
TASAVVUFTA ADAB
Allah Teala buyurur. “ Ey iman edenler, canlarınızı ve ehlinizi (çoluk-çocuğunuzu) cehennem azabından koruyunuz.” İbn Abbas bu ayete şöyle der: “Çoluk-çocuğunuzu eğiterek; edeple yetiştirerek onlara cehennemden kurtulmayı öğretin.” Efendimiz (sav) “Hiçbir baba evladına edepten daha değerli bir armağan veremez.” “Beni Rabbim terbiye etti ve edebimi güzel yaptı.” Buyurmuştur. Hasan-ı Basrı’de: “Önce dinde ince kavrayış (tefakkuh) lazımdır. Çünkü böyle bir anlayış, taliplerin kalplerini cezbeder. Sonra dünyaya karşı zahid davranmak, çünkü bu da insanı Allah’a yaklaştırır. Son olarak da Allah’ın kul üzerindeki hakkını bilmek. Bu da kamil manada bir imanı içine alır.”
YEMEK, TOPLANTI VE ZİYAFET ADABI
Ebu’l-Kasım Cüneyd şöyle der: “Dervişler üzerine üç yerde rahmet-i ilahiye iner:
A-Yemek yerken, çünkü onlar tam ihtiyaç duymadıkça yemek yemezler.
B-İlmi toplantılarda, çünkü onlar böyle yerlerde sıddık ve evliyanın halinden başka birşey konuşmazlar.
C-Sema (güzel sesle okunan bir ilahi vs.) anında, çünkü onlar, dinlediklerini
ancak Hakk’tan dinlerler ayağa kalkacak olurlarsa da vecd tesiriyle kalkarlar.
SEMA’A DAİR MESELELER
Allah Teala buyurur: “O yaratmada (halk) dilediği arttırmayı yapar.” Müfessirler ayette geçen “Halk “ ın güzel huy ve güzel sese demek olduğunu belirtmişleridir. Nitekim Hadis-i Şerif’lerde şöyle buyurulmuştur:
1-Allah’ın gönderdiği nebilerin her biri güzel seslidir.
2-Allah, güzel sesli nebisini dinlediği gibi hiçbir şeyi dinlememiştir.
3-Allah güzel sesle okuyan kimseyi, sahibinin şarkıcı bir cariyeyi dinlemesinden daha güzel dinler.
4-Hz. Peygamber (sav) fetih gününde Kur’an okudu ve sanki şarkı söylüyor gibi uzatarak okudu.
İKİNCİ KISIM
* Sağlam bir tasavvuf çizgisinde hangi özellikler bulunmalıdır?
a-Ehli sünnet ve ve’l-cemaat çizgisinde sağlam bir inanç.
b-Kitap ve sünnete uygun derin bir ibadet hayatı.
c-Düzgün bir muamelat,
d-Muhammedi bir ahlak.
* Tasavvuf hangi ölçüleri içinde taşır?
a-Tasavvuf manevi tecrübe ile anlaşılan hal ilmidir.
b-Tasavvufi bilginin konusu Marifetullah’tır.
c-Tasavvuf tatbiki bir ilim olduğundan mürşid vasıtası ile öğrenilir.
d-Tasavvuf tecrübi olduğu için kitaptan öğrenilmez.
e-Tasavvufun bilgi kaynağı felsefe ve kelam gibi akılla sınırlı değildir. İlham ve keşf de bilgi kaynağı kabul edilir.
f-Tasavvufi eğitim tarikat denilen özel yollarla katedilir.
* İslam’ı tasavvuf, cihad ve nur gibi ekol ve fırkalara ayırmak acz ifadesi değil midir?
Farklı yapıdaki bu cemaatle, birbirleri ile uğraşmadığı ve önündeki hizmet planına göre birşeyler yaptığı sürece faydalıdırlar.
* Günümüzün bozuk şartlarında, herşeyin nefse ve şehvete hitab ittiği bir zamanda sadece tasavvuf yeterli olur mu?
Günümüzde tasavvufa belki her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Fakat islami ilimleri birbirine alternatif görmek yanlıştır. Herşeyden tecrid edilmiş sırf tasavvuf diye birşeyden söz edilmez.
* İlmiye sınıfı tarikatlara itiraz ediyor veya soğuk bakıyor avam hemen teslim oluyor ve mesafe katediyor. Sebep ve hikmeti ne olabilir?
İlmiye sınıfının tamamen karşı çıktığını söylemek yanlış olur. Bazıları kişisel hataları genelleştiriyor. Bazıları ise enaniyetin altında kalıp eziliyor.
* Bugün tasavvufi cemaatlerde görülen sarığın hizmete engel olduğunu söyleyenler var. Düşünceleriniz nelerdir?
Tasavvuf grupları arasında sosyal olaylara ve kılık-kıyafete bakış farkı vardır. Sakalın, cübbenin ve sarığın sünnet olduğu unutulmamalıdır. Kılık-kıyafetle nefse bir pay çıkarılmamalı. Sakalsızlarla da “bunların bu hali müslümanlara zarar veriyor” diye uğraşılmamalıdır.
* Bediüzzaman hazretleri “üveysi” olarak yaşamıştır. O’nun gerçek şakirtleri de bilerek ve bilmeyerek “üveysi-meşreb” midirler?
Üveysilik: Bir mürşidle görüşmeden manevi yolla, rüya tarikıyla yol almaktır. Üveys Karani’ye nisbetle ortaya çıkmıştır. Bediüzzaman’ın bazı tarikat şeyhlerinden ders aldığı bilinmektedir. Bütün Risale-i Nur şakirtlerini üveysi saymak doğru değildir.
* Bediüzzaman Risalelerinde tasavvufu bir meyve; tasavvuf ehli ise Ankara’dan İstanbul’a gitmek için bir vasıta olarak tanımlıyor ve bu zamanda kişinin mutlaka bir yere bağlanması gerektiğini savunuyor. Ne dersiniz?
İkisi çelişkili değildir. Bakış açılarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Tasavvufun iki boyutu vardır; biri tahalluk (eğitim ve terbiye) diğeri tahakkuk ‘(ma’rifet ve bilgi)’tur. Bediüzzaman tahakkuk tarafına bakmıştır.
* Bir cemaat: “Zaman; tarikat zamanı değildir, imanı kurtarma zamanıdır.” diyerek tarikat ve tasavvufa karşı çıkıyor. Ne söylersiniz?
Bu söz XX. Yy. ın ilk yarısında söylenmiştir. O yıllar pozitivist ve materyalist düşüncenin egemen olduğu yıllardır ve ülkemizde bu rüzgarların tesirinde kalmıştır. Din, devlet eliyle toplum hayatının dışına itilmiş ve tekkeler tarikatlar kapatılmıştır. O günün öncelikli konusu iman idi.
* Şeyhin sahtesi ile gerçeği nasıl ayırt edilir?
En önemli ölçü şeriata riayet ve İslami esaslara bağlılıktaki hassasiyettir.
* “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözünü izah eder misiniz?
Bu söz Beyazıd-ı Bestami’ye atfedilir. Bir üstadın yanında tasavvufi eğitim görmeden kendi kendine sufilik yapmaya kalkışan bir kimse mutlaka yanılır ve şeytanın oyuncağı olur.
* Kadınlar da intisab etmeli midir?
Kur’an da kadınların İslam, iman, taat, sıdk, sabır, huşu, tasadduk, oruç, namusu koruma ve zikir konusunda erkeklerle aynı olduğu vurgulanmaktadır. Cihad dışında erkeklerin muhatab oldukları bütün konulara onlar da muhatabdırlar.
* Salik ve meczub kime denir?
Salik: Seyr-u süluk’a girmiş, riyazat, mücahede ve muamele ile nefsini arıtıp ruhunu yüceltmeye ve müşahedeye eremeye çalışan kimse.
Meczub: Hakk’ın tecellileri kendisine seyr-u süluksuz olarak zuhur eden kimsedir.
* “Peygamber dururken mürşide rabıta yapılmaz, biz peygambere rabıta yapıyoruz” diyenler var. Bunların durumu nedir?
Zaten Peygambere rabıta yapacak seviyeye gelmiş bir kimsenin şeyhe rabıta yapmada ısrar etmesi şirk sayılır. Esas olan peygambere yapılan rabıtadır.

TEFSİRDE İSRAİLİYYAT-Abdullah AYDEMİR-özet

TEFSİRDE İSRAİLİYYAT

 Abdullah AYDEMİR

ÖNSÖZ
Miladi yedinci asrın birinci çeyreğinde Mekke'de doğan İslâm güneşi, mü'minlere yepyeni bir rûh ve aşk zerketti. Bu aşkla her tehlikeyi fütursuzca göğüsleyen bu yeni imanın sahipleri az zamanda o günün eğilmez zannedilen nice başlarını eğdiler ve İran ile Bizans gibi iki büyük imparatorluğa kendilerini kabul ettirdiler.
İslâm'a düşmanlıkta en ileri gidenler Yahudilerdi. Çünkü onlar kendi kuruntularına göre Allah'ın seçkin bir kavmidirler. Bazı Ruhban ve Ahbarıları -özellikle mağlup duruma düştükten sonra- arzularına kavuşmak yolunda hileden başka çıkar yol bulamadılar. Bunlar zahiren müslüman görünüp din ve itikadlarını içlerinde gizlediler.
Bu sinsi düşman grupların gayretiyle İslâm'a yabancı olan bazı şeyler zamanla müslümanlar arasında yayıldı ve bunlardan tefsire girme fırsatı bulanlar bile oldu.
Kur'ân'ın kısaca, temas ettiği hususlar, Tevrat ve İncil'de bulunan veya bunlara inanan çevrelerde şifahi olarak yaşayan mufassal bilgiler ve hurafelerle aydınlatılmaya çalışıldı.
Cami ve benzeri yerlerde halka hikaye anlatan kişiler (kassaslar) Kur'an müfessiri olarak ortaya çıktılar. Buldukları malumata, hayalhanelerinden birçok şey ilave ettiler. Kur'an ve hadislerle yetinmediler, küçük çapta da olsa sahâbe asrında İsrailiyat muhtelif yollarla İslami çevrelere girdi. Bu rivayetler tabi'iler devrinde daha da arttı.
Asırlar boyunca İslâm alimlerinin büyük bir ekseriyeti, tefsirlerde buldukları İsrailiyyatı cemaat ve talebelerine meclislerinin müdavimlerine göz yaşları içinde ve büyük bir aşkla anlattılar.
GİRİŞ
A- KUR'ÂN-I KERİM'İN DİĞER MUKADDES KİTAPLAR ARASINDAKİ YERİ
Kur'an-ı Kerim dışında kalan ilahi kitaplardan Tevrat ve İncilden başka hiçbiri zamanımıza kadar gelmemiştir.
Kur'an-ı Kerim kendinden önce indirilmiş olan ilahı kitapları tasdik eden bur mucizedir. Onların tahrif edildiklerini beyan eder. Kur'andan başkasına güvenilmez. Kur'an hiçbir konuda, tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'e muhtaç değildir. Ne Kur'an-ın izah ve tefsiri ve nede diğer İslami talimatın açıklanması sadedinde bu kitaplar müracaat kaynağı olmazlar.
B- 1. İSRALİYATININ MANÂSI
"İsrailiyyat" israiliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsraili bir kaynaktan aktarılan kıssa veya hadise manasındadır. İsrail, rivayetlere göre Hz. Ya'kûb (as)'un ismi veya lâkabıdır.
İslâm'a ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hıristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dinin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup Hz. Peygamber'e (sav) ve sahâbe ve müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, israiliyyat kelimesinin manası içine girer.
2. İSRAİLİYYATIN KISIMLARI
Sened Yönünden:
a) Sened ve Metin Bakımından Sahih ve Sağlam Olan İsrailiyyat:
- Buna misal olarak hadis kitaplarında yer almış olan haberleri gösterebiliriz.
b) Sened ve Metin Bakımından Zayıf Olan İsrailiyyat:
- Örnek: İbnû Cerir et-Teberi’nin rivayet ettiği ve "Arş"ı taşıyan meleklerin tavsifi ile ilgili olan haberdir.
c) Mevzu (Uydurma) Olan İsrailiyyat:
- Örnek: Huzeyfe İbn el-Yeman'dan rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle demiştir: İsrail oğulları azıp taşkınlıkları başlayınca... Allah (cc) onlara Fars hükümdârı Bahtûnnassar'ı gönderdi. Allah (cc) Bahtünnassar'u 7800 yıl hükümdarlık nasip etti.
Bu haber tamamıyla uydurma olan bir İsrailiyyattır.
Konusu Yönünden
1. İnançla ilgili olanlar
2. İbadet ve dini ahkamla ilgili olanlar
3. Va'z ve nasihat gibi birinci ve ikinci kısımla alakalı olmayan.
İslâm'a Uyup Uymaması Bakımından:
1. İslâm'a Uygun Olan İsrailiyyat
İslâm'a uygun lan İsrailiyyattan maksat, sahih sened ve metinlerle muteber hadis kitaplarımızda yer almış olan haberlerdir. Hz. Peygamber'in (sav) veya sahabenin ve sonra gelen nesillerin eski milletlerin -yahudi ve hıristiyanlar başta olmaz üzere- daha ziyade dini kültürlerine ait olarak haber verdikleri ve anlattıkları şeylerdir. Yani, bunlar hadistir.
- Örnek: Fatıma Bint-i Kays'ın rivayet ettiği Cesâse kıssası...
2. İslâm'a Zıt Olan İsrailiyyat
Bu kısma giren, -hangi konuya ait olursa olsun- İslâm'ın esasları ile tenakuz halindedir. Bunları aklen ve naklen tasvibe imkan yoktur.
- Örnek: Hz. Süleyman (as) yüzüğünü şeytanın çalması ve onun yerine geçip insanlara hükmetmesi ve Hz. Süleyman'ın (as) şeytanı etkisiz hale getirmesini anlatan hikaye...
3. Tasdik veya Tekzib Edilemeyen İsrailiyyat (Meskutün anh)
Bu tür israiliyyat -belki de tasdik veya tekzib edilemeyişinden dolayı- İslami olan eserlerde ve özellikle tefsirlerde geniş yer tutmuştur. Hemen şunu belirtelim ki, tasdik veya tekzib edilemeyen bu tür israilayyata da asla müslümanların ihtiyacı yoktur. Lüzumsuz söz kalabalığından ve hayal mahsulü efsanelerden ibarettir.
C- İSRAİLİYYAT RİVAYET ETMENİN HÜKMÜ
Hz. Peygamber (sav)'ın ve O'nun muasırları olan sahabenin sözleri muhteliftir. Bazı sözleri israiliyyatın naklini tecviz eder gibi görünürken, diğer bazıları da şiddetle yasak etmektedir.
Hz. Peygamber (sav) "Kur'an'dan başka benden hiçbir şey yazmayın Kur'an'dan gayri benden birşey yazmış olan varsa onu imha etsin" buyurmuştur. Kimi zamanda, "Benim sözümü dinleyip belleyen, sonra da onu bellediği gibi başkalarına aktaran kişinin Allah (cc) yüzünü ağartsın" buyurmuştur.
Buradan anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber (sav) ve ashabı Tevrat ve İncil gibi muharref kitapların şerhi mahiyetindeki efsanelerin okunmasını ve anlatılmasını hoş görmezlerdi.
İsrailiyyatın Naklini Tecviz Eden Haberler
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir ayet dahi olsa benden (işittiklerinizi) başkalarına ulaştırın. Ve sizler, Benû İsrâil'den de nakledin: bunda beis yoktur. Kim bana kasten yalan (söz) isnad ederse o, cehennemdeki yerini hazırlasın (hazırlansın).
Bu tek örneğin dışında Benû İsrail'den haber nakline dâir elimizde hiçbir vesika yoktu.
Bazı müellifler, Yahudi ve Hıristiyanlara müracaatı dile getiren ayetlere dikkatimizi çekerek israiliyyatının naklini tecvize meyletmişlerdir. Oysa bu yanlış seçilmiş bir yoldur.
Bazı Özel Durumlar
Hz. Peygamber (sav)'in arkadaşlarından bazısına has olan durumlarda, israiliyyatın nakli için delil olarak kullanılmak istenmiştir.
a- Mühtedi Abdullah ibn Selâm: "Resulullah bana bir gece Kur'an-ı bir gece de Tevrat-ı oku, diye emretti" demiştir.
b- Ka'bü'l Ahbar: "Tevrat-ı okumayanlar içinde, Ebu Hureyre kadar ona aşina olanını görmedim" demiştir.
c- Bir rivayette Abdullah ibn Amr, Tevrat'ı ezberlemiştir.
d- Ebu'l-Cel el-Cevri, yedi günde Kur'an-ı altı günde de Tevrat'ı hatmederdi.
Peygamberimizin (sav) yukarıdaki hadisi söylemesinin hikmetlerinden bazıları şöyledir:
1- Evvela müslümanlara, Benü İsrâil'den nakil husussunda bir genişlik tanımıştı. Sahabeler bu işi farz gibi telakki ettiler.
2- Ehl-i Kitabtan (sadece) Kur'an ve hadisin ruhuna uyan haberleri naklediniz, uymayanları değil.
İSLAMDAN ÖNCE ARAB-YAHUDİ MÜNASEBETLERİ
Arab yarımadasında Yahudi cemaatlerinin, ne zaman teşekkül ettiği bilinmiyor. Mekke şehrinde, hemen hemen hiç yahudi yoktu; fakat onlara bölgenin yıllık panayırlarında bilhassa Ukaz'da rastlıyoruz.
ARAB-HIRİSTİYAN MÜNASEBETLERİ
Arabistan yarımadasının kuzey kısmını ve buradaki mahsun kabile ve beyliklere hakim olan Bizans İmparatorluğu malumdur. Bu imparatorluğun nüfuzu altında bulunan Gassan, Dümetü'l-Cenden ve Toy kabilelerinin de Arapları İslâm'dan önce ve sonra ticari ve siyasi sayısız münasebetleri vardır.
D- İSRAİLİYYATTIN İSLÂM KÜLTÜRÜYLE KARIŞMASI VE TEFSİRLERE GEÇİŞİ
Hz. Peygamber bir vesile ile: "Ben ümmi olan bir olan bir kavme gönderildim" buyurmuştur.
Ekseriyeti ümmi ve saf olan bu yeni imanın sahipleri merak ettikleri bazı şeyleri, evvelce kendilerinden daha üstün tanıdıkları Ehl-i kitap ve bilhassa yahudilere sormaya başladılar.
Yahudi menşeli mühtediler müslümanlar arasında büyük bir mevki kazandılar. Bazılarının ismi olduğundan fazla propaganda edildi. Anlatılanların kabulünde bu durumun büyük rolü vardır.
İsrailiyyatın Sirayetini Kolaylaştıran Mühim Bazı Faktörler
a) Kur'an-ın Ehl-i Kitaba Karşı Tutumu
İslâm'ın iman temellerinden biri "kitaplara" diğeri de "peygamberlere" saygı ve onları tasdiktir.
Kur'an-ı Kerim ehl-i kitaba iyi muamelede bulunmalarını emretmiş, onlara karşı girişilecek bir cidal ve münakaşada dahi iyi muamele sınırlarını aşmamak emredilmiştir.
b) Hz. Peygamber ve Sahabenin, Ehl-i Kitaba Karşı Tutumları
Hz. Peygamber'in ve sahabeden bazılarının yahudi ve hıristiyan hizmetçileri vardı. Ve tabiatıyla bu hizmetçiler en yüksek seviyede insani muamele görüyorlardı. Hz. Peygamber ayrıca hasta olan gayr-i müslimleri de "iyâdet" hasta ziyareti) eder, onların hal ve hatırını sorar müsait zemin bulunca da İslâm'ı telkin ederdi.
c) İslâm Düşmanlığı
İslâm'ı kabul eden kimseler, herhangi bir kasıtları olmaksızın eski akide ve dini görüşlerinden bazılarını yeni girdikleri dine ve bunun mensuplarına naklediyorlardı.


E- İSRAİLİYYATI RİVAYET EDENLERDEN BAZILARI
1- Sahabeden Olanlar
Tarihen sabittir ki sahabe, ilim öğrenmeye ve Resulullah'tan zabta büyük önem vermiştir. Fakat sahabeler akıllarına gelen her konuyu mühtedilere sormadılar her cevabı da olduğu gibi kabul etmediler.
a) Abdullah ibn Abbas (ra)
Hz. Peygamberin amcasının oğludur: İbnü Abbas Mühtedi, yahudi ve hıristiyanlara bazı konularda sorular sormuş ve onlara müracaat etmiştir.
b) Ebu Hüreyre (ra)
İsmi Abdurrahman ibn Sahr'dır. Hz. Peygamberle kısa bir süre bulunmasına rağmen sahabeden en çok hadis rivayet eden zattır. Ebu Hureyrenin hadis aldığı kimseler arasında yaşlı pek çok sahabenin yanı sıra mühtedilerden Abdullah ibn Selam ve Ka'bül Ahbar'da vardır.
c) Abdullah ibn Amr İbnü'l-As (ra)
Abadile'den olan ve babasından önce müslüman olmuş seçkin bir sahabidir.
Geniş bir kültüre sahipti ayrıca Yermük'te iki deve yükü tutarında ehl-i kitaba ait eserler ele geçirmişti.
c) Abdullah ibn Selâm (ra)
Aslen Benû Kaynükalı bir mûsevidir: Asıl adı "el-Husyn" dır. Hz. Peygamberin medineye hicretinde müslüman olmuş ve Abdullah adını almıştır.
Bu sahâbe Tevratı iyi bilen bir zâttı ve O'nu okurdu.
d) Temim ed-Dârî (ra)
Aslen Yemenli bir hıristiyan aileye mensup olan Temim hicretin 9. yılında müslüman olmuştur.
Güzel kıssa anlatan ve zeki bir adam olan Temim'den müslüman Camiaya bilhassa hıristiyanlara ait israiliyyatın geçtiği muhakkaktır.
2- Tâbi'îlerden Olanlar
Sahabe dünyayı terk edince tabî'iler Kur'an tefsiri hususunda sahabeden edindikleri bilginin yanısıra Şiirden, gramerden, tarihten geçmiş ümmetlerin haberlerinden ve israiliyattan da istifade ettiler.
Burada Kur'an tefsiri hüviyetinde bazı hikayelere şahit oluruz. İşte bu hengamede, sahabe devrinde başladığına işaret ettiğimiz israili sızmalar, daha da arttı ve yabancı unsurlar tefsire bolca girdi.
a) Ka'bü'l-Ahbar
Aslen yemen yahudilerinden olan Ka'b'ın künyesi Ebû İshâk'tır. Hz. Ebû Bekr veya Ömer devrinde müslüman olmuştur.
Bazı siyasi olaylar ve Hz. Ömer'in şehadetinde parmağı olduğu iddia edilen Ka'b vasıtasıyla, tefsire pek çok israiliyat ve efsane girmiştir.
b) Vehb ibn Münebbih
Aslen İranlı bir aileye mensup olan Vehb, hicri 34 yılında Yemen'de doğdu. İsraili rivayetlerin en önemli kaynaklarından bir addedilen bu şahıs Ehl-i kitabın rivayetlerini çok iyi biliyordu.
Vehb için, "kezzap", "dessas" ve "hain" gibi sıfatlar kullanmayacağız ama, onun vasıtasıyla israili rivayetlerden bir çoğunun İslâm'a girdiğini söyleyebiliriz.
F- KUR'AN'DAKİ KISSALARDAN MAKSAD NEDİR?
Geçmiş peygamberler ve milletlere ait kıssaların anlaşılmasından maksat, onların tarihlerini nakletmek değildir. Belki muhtelif milletlerin tarihlerindeki bir takım özellikleri belirtmek, diğer peygamberlerin hayatlarında Hz. Muhammed (sav)'in hayatında karşılaştığı olaylara benzeyen olayları açıklamak, Hak ve hakikatin bir zaman üstün geldiğini göstermek, insanlara teselli vermektir.
Kur'ân'da geçen kıssalarda, anlatılan olaylarda zaman ve yer tayin edilmiş olsaydı bundan, bir Allah inancı üzerine müesses (monoteist) olarak İslam dini büyük zararlar görebilirdi.
BİRİNCİ BÖLÜM
YARATILIŞA AİT HABERLERDEKİ İSRAİLİYAT
A- Allah Önce Neyi Yarattı?
Eğer bizzat Allah veya onu elçisi Hz. Muhammed (sav) bildirmemişse hiç kimse neyin önce, neyin sonra yaratıldığını; yaratılışta nasıl bir sarının izlendiğini bilemez.
B- Nur Ne Gün Yaratıldı?
Bu konuda Hz. Peygamberin sözü olmadığı olan bir sözünde Ka'bü'l-Ahban ve benzerlerinden duyularak nakledilmiş ve O'na izafe edilmiştir bu konudaki haberler israiliyattır.
C- Âlem ve Sayısı
D- Deniz Hakkında
E- Rüzgar Hakkında
F- Arş Hakkında
G- Dünya Neyin Üzerinde Duruyor?
Müfessirler bu konudaki ayetin bilhassa ayetteki "kaya içindeki" tabirinin bunun ötesinde bir manasına işaret etmemişlerdir.
H- Yer ve Göklerin Yaratılması
1- yer ve Göklerin Altı Günde Yaratılması
"O (Allah), gökleri ve yeri, aralarında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra (emri) Arş üzerinde hükümran olandır. Rahmandır. Bunu (O'nun sıfatlarından) haberdar olana sor." (El-Furkan)
Hal böyleyken bir kısım müfessirler yer ve gökleri ve bunların arasındaki eşyanın yaratılışı ile ilgili olan ve değişik kanallardan gelen rivayetleri, eserlerine devretmişlerdir. Tedkik edildiği zaman görüleceği gibi bunların büyük kısmı İslâmî rivayetler değildir. Ehl-i kitab ismi verilen yahudi ve hıristiyanların menkulatından ibarettir yani israiliyattır.
2- Arzın Tabakaları ve Altında Üstünde Bulunanlar
3- Göklerin Bir Meleğin Üstünde Dönmesi.
4- Şemaları ve Gökleri Bir Lokmada Yutan Melek
I- Güneş, Ay ve Aya Vurulan Şamar Hakkında
Biz gece ile gündüzü (kudretimize delalet eden) iki ayet kıldık da gece ayetini Silip (giderip) yerine eşyayı gösterici gündüz ayetini getirdik (El-isra) gayetinde geçen silmek ifadesiyle ilgili bir takım israiliyat kitaplarda yer almıştır. Şöyle ki:
C. Hakk, Cebrail (as)'e emretti: Cebrail Kanadını ay üzerinden geçirdi. Bunun tesiriyle ayın ışığı söndü. Halbuki daha evvel nûr,(ziya ve ışık) bakımından ay da güneş gibi parlak idi. Bugün ayın yüzeyinde görülen siyahlık bu nedenle olmuştur. Bu yorum peygamberimiz (sav)'e isnad edelin bir hadiste de yer alır.
Hadisi bu tarzda rivayet eden salebi'nin senedin de Nûh ibn Ebi Meryem vardır. Bu zat meşhur yalancılardandır.
İ- Allah Atı Neden Yarattı?
Allah atı cenûb (güney) rüzgarından yaratmıştır.
Bu beyanın gerçekte ve islami esaslarla hiçbir ilgisi yoktur ve tipik bir israiliyat numunesidir.
J- Melekler Hakkında
Maalesef İslâmî kaynaklarda -tefsir vs eserlerde bu konuda da bir çok aslı esası olmayan haber yer almıştır. Bir meleğin bütün detaylarıyla kanatlarından, yüzlerinden, dillerinden okuduğu tesbih ve duadan bahseden rivayetler bu cinstendir.
1- Dördüncü Kat Semada Bulunan Melek
Dördüncü kat semada bulunduğu bildirilen ve herşeyden büyük olduğu söylenen bu melekle ilgili rivayet, "garib" dir ve bu rivayeti kabul etmek bir hayli zordur.
2- Beytü'l Makdisteki Melek
K- Yıldırım ve Gök Gürlemesi Hakkında
İKİNCİ BÖLÜM
GEÇMİŞMİLLETLERE AİT HABERLERDEKİ İSRAİLİYAT
A- YER YÜZÜNÜN ADEMDENÖNCEKİ SAKİNLERİ
Bunlar hemen tamamiyle Ehl-i Kitab ismi verilen yahudi ve hıristiyan çevrelerden duyulmuş ve aktarılmış şeylerdir böyle şeyler olurda olmaz da efendimizin tavsiyesinde olduğu gibi biz bunları ne tasdik ne de tekzib ederiz.
B- AD KAVMİ HAKKINDA
C- BENÜ İSRAİL VE FİR'AVN HANEDANI HAKKINDA
1- Hz. Musa'nın Aman etmesi şartıyla Firavuna yaptığı vaatler:
Bu haberde Hz. Musa'nın Firavuna yaptığı teklifler arasında ikisi bilhassa üzerinde durulmağa değer. (Şarap tatma, içme kudreti iade edilmek: cinsi kudreti geri verilmek...) Bir Allah elçisi kudreti, kuvveti içtimai mevkiyi ne olursa olsun bir kafire iman mukabilinde şarap vaad etmez; ahlaki yönden bir düşkünlük ifade eden cinsi münasebet kudretinin geri verilmesinden bahsedemez.
D- ASHAB-I RESS
Kur'an-ı Kerim'in iki yerinde Ashab-ı Ress'e atıf vardır. Peygamberleri yalanlanmış ve helak edilmiş kavimler meyanında sadece Ashab-ı Ress'in ismi geçer.
"Er-Ressü" örülmedik kuyu demektir. Azerbaycanda bir kuyudur.
Ashab-ı Ress'e bu isim peygamberlerini kuyuya atıp gömdükleri örülmedik bir kuyu etrafında yurt tuttukları için verilmiştir.
İbnü İshak'ın Muhammed ibn Ka'b'dan naklettiği bir habere göre Hz. Peygamber şöyle demiştir.
"Kıyamet gününde insanlardan ilk kez cennete girecek olan siyahi bir kuldur."
RİVAYETLERLE İLGİLİ BAZI KONULAR
1- El-isrâ ayetinde bahis konusu edilen birinci fesad zamanında israiloğulları Peygamberlerden kimi öldürmüşlerdi.
a- Zekeriyya'yı b- Şa'ya'yı öldürdüler
2- Zekeriyya (as)'ı öldürmelerinin sebebi ne idi?
İsrailoğulları Hz. Meryemin hamileliğini Zekeriyyadan bildiler ve Meryem ondan hamile kalmıştır dediler.
3- Zekeriyya (as)'ın oğlu Yahya (as)'ı niçin öldürdüklerinde de iki görüş vardır.
a- İsrailoğullarından bir hükümdar Şer'an kendisine helal olmayan bir kadınla elenmek istedi.
b- Bir gün hükümdarın karısı, son derece güzel olan Yahya'yı gördü ve kadın Yahya'dan bir istekte bulundu Yahyada bunu reddetti
4- Acaba Allah azgınlıklarından sonra İsrail oğullarını te'dip için kimi gönderdi. Sâbur Zü'l Ektaf'ı (İranlı hükümdar)
E- HÂRUT VE MARUT
Kur'ân-ı Kerimin en uzun süresi olan El-Bakara'nın 102. Ayetinde Babil ülkesine indirilmiş Harut ve Marut isimli iki melekten bahsedilir. Bu ayette aynı zamanda peygamber Süleyman (as)'a ve Sihre de atıf vardır. Son derece kısa sayılabilecek olan bu ayet sebebiyle, tefsirlere onlarca sayfalık bilgi dercedilmiştir. Neticede görüleceği gibi haberlerin hiçbirini, sahih yollarla Hz. Peygamber'e ulaşmıyor. Ve hemen tamamıyla verilen bilgiler İsrailiyata müncer oluyor.
1- Ayetin Nüzul Sebebi
Yahudiler Hz. Süleymanın gömülü olan ve için de her türlü sihir ve buna ait formüller bulunan kitabı bulmuşlar ve Hz. Süleyman ancak bu sayede yaptığını yaptı diyerek sihri yaymışlardır.
Hz. Peygamber Allah tarafından kendisine indirilen vahiylerde Hz. Süleymandan bahsedip onun peygamberlerden olduğunu söyleyince Medinedeki yahudiler buna karşı çıkarak yukarıdaki kitabı göstererek onun sihirbaz olduğunu söylediler bunun üzerine ayet nâzil oldu.
2- Olay Nerede Geçti?
C. Hak ayette bahsi geçen iki meleğin Babil denen bir memlekete indirildiğini beyan ediyor.
3- Olay Kimin Zamanında Geçti?
Rivayetlere bakılacak olursa olay İdris (as) zamanında geçmiştir ancak bunlar zandan ibarettir.
El-Bakara Suresi 102. Ayetten başka Kur'an'da hakkında hiçbir açıklama bulunmayan ve sahih yollarla Hz. Peygambere ulaşan bir hadiste mevcut olmayan Harut ve Marut meselesi, kitaplarımızda bir hayli yer tutmuştur. Haberleri dirayet ve/veya dirayet yönünden tetkik edenler ise oldukça azdır.
F- ASHAB-I KEHF
Kur'an-ı Kerim'in 17. suresi olan el-Kehf'de benzerlerine nisbetle tafsilatlı sayılabilecek bir kıssa vardır bunun adı "Ashâb-ı Kehf" kıssasıdır ve sure ismini bu kıssadan almıştır.
1- Ashab-ı Kehfin Macerası
Kuran-ı Kerimin kıssalarından maksad bizlere ibret dersi vermektir. Kur'an'ın hedef aldığı ibret derside kıssanın bünyesinde mevcuttur. Onun için ayrıca Hz. Peygamberden bir açıklama gelmemiştir. Buna rağmen tefsirlere sahifeler dolusu malumat dercedilmiştir. Şüphesiz bu konuya ait verilen bilgilerin içine pek çok lüzumsuz şeyler ve israiliyat karışmıştır. Bunlar da şunlardır.
a- Raviler, Ashab-ı Kehf'in nasıl bir araya geldiklerine ve şehirden nasıl çıkıp uzaklaştıklarına dair birçok şeyler ortaya atmışlardır.
b- Ashab-ı Kehf'e ait verilen uzun ve detaylı bilgiler için "muzdarip rivayetler" tabiride kullanılmıştır.
2- Ashab-ı Kehf'in isimleri
Ashab-ı Kehf'i oluşturan gençlerin isimleri 'cemidir. Herhangi bir şekil ve nokta ile zapt ve tespit hayli müşkildir. Bu konuda ki isimler israiliyattır.
3- Köpeğin Adı, Rengi ve Cinsi
Kur'an'da ve hadislerde asla geçmeyen bu konu da israiliyattır.
4- Mağaranın Yeri
Bu konudaki çalışmalar ve rivayetlerle gerçeği bulmak imkansızdır. Abesle iştigaldir.
5- Ashab-ı Kehf'in Sayısı:
"Rabbin onların sayısını en iyi bilendir" ayetine rağmen islam alimleri konuyu deşmekten geri durmamışlardır.
6- Ashab-ı Kehf Hangi Dine Mensup İdiler
Ashab-ı Kehf'e ait soruyu Kureyş müşrikleri medinedeki hahamlardan öğrenmişlerdir bu da onların Yahudi kitaplarında geçtiğini ve hristiyanlıktan önce olduğunu gösterir.
G- TÂLÛT VE CÂLÛT'A AİT HABERLER
Tâlût'la birlikte Sebât edip düşman karşısına çıkanların sayısı ile ilgili kısa bir hadis hariç bu konudaki rivayetlerin tamamı israiliyattır.
Rivayetlere birkaç örnek:
1- Tâlût'un Dâvûd'u Öldüreceğini Kim İhbar Etti?
Bu kişinin "Zü'l-Ayneyn" diye bir şahıs olduğu kaynaklarda geçer. Fakat bu konudaki rivayetlerden birinde Dâvûd'un şarap içtiğinde bahsedilmiştir. Bugün elde bulunan Tevrat'ta bir peygamberin içki kullandığı ve iki kızıyla zina edip çocuklarının meydana geldiği kayıtlıdır. İşte bu gibi birçok tahrif ve iftirayı içeren bilgileri İslâmî muhit ve kaynaklara aktırırken çok dikkatli davranmalıdır.
2- Dâvûd'un Câlût'u Sapanla Öldürmesi konusundaki rivayetler de tamamen israiliyattır.
H- TÂBÛT VE SEKÎNE
Tâlût ile Câlût arasında geçen savaş dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde "Tâbût", "Sekine" ve "Bakıyye" den bahsedilir. Tâlût'un hükümdarlığını kabul etmeyenlere Tâbût bir alamet olarak gelmiştir. Ve içlerinde rab'lerinden bir sekinet ve... bir bakıyye vardır. Tamamı 7-8 kelimelik bir cümle olan bu ayet içindeki 3 isim etrafında bir sürü rivayetler ortaya atılmıştır. Lüzumsuz tafsilata girilmiştir. Bunların hemen tamamı Ehl-i Kitab'dan nakledilmiştir.
Tâbût, sekine ve bakıyye ile ilgili olan rivayetler ve tefsirlere geçmiş tafsilatları hakkında Kur'an-ı Kerimde hiçbir bilgi yoktur. Bu konuda biz hadis olarak ta birşey ulaşmamıştır. Bize bu konuda ulaşanların kaynağı israiliyattır.
I- İREM HAKKINDA
Kur'an-ı Kerim yeri geldikçe insanların ibret almaları için geçmiş kavimlerden ve bunların çarptırıldıkları ilahi cezalardan da bahseder. Bazen çok kısa bir şekilde değinilen bu bilgiler hakkında bir çok uydurma haberler uydurulmuştur. İrem hakkındaki durumda bunlardandır.
İlgili ayetin meali "Görmedin mi Rabbin nice yaptı Âd'e; (yani) o direk sahibi irem'e ki o, şehirlerde bir benzeri yaratılmayandı" (el-Fecr 89/-8)
İ- KARUN HAKKINDA
Karun ismi Kur'an'da 8 yerde geçer (el-Kassas 28/76/62, el-Ankebut 29/39, Gâfir 40/24) Son iki ayette Karun Haman ile birlikte, Fir'avn'nın israiloğullarına zulmeden müşrik bir nazırı olarak anlatılır. Hz. Musaya karşı mütekeb bigane davranır ve onun sihirbaz olduğunu söyler el-Kassas'da ise Karun Hz. Musa'nın kavmine kibirle muamele eder ve buna sebep de edindiği muazzam servettir.
Karun ve onun malı, mülkü ile ilgili olarak tefsirlere giren malumat ve tafsilata ait Kur'an'da ve hadislerde en ufak bir bilgiye rastlanılmaz bunlar tamamıyla israili haber ve rivayetlerdir.
K- ASHAB-I UHDUD
Kur'an-ı Kerimin bir ayetinde (el-Büruc 85/4) Ashab-ı uhdud'dan bahsedilir. Bunlar bizce tarihin meçhul bir devrinde yaşamış ve inanmışlara işkence etmiş bir kavimdir. Sonra da Allah, bu zalimlere cezalarını vermiştir.
Ashab-ı Uhdudun kimler oldukları, hangi devirde yaşadıkları, sayıları, hangi dine mensup oldukları hakkında ondan fazla rivayet vardır. Fakat bu konudan sayfalar dolusu söylenenlerin doğruluğunu ispatlayıcı elimizde her hangi bir delil yoktur.
L- BEL'AM HAKKINDA
Aslında Arapçadan başka bir lisana ait olan bu isim, arapçada Bel'am ibn Bâ'ûra (Bâ'ur) şekline girmiştir. Bu ismin etrafında meydana gelen hikayelerin bütün detaylarıyla müfessirlerin kitaplarına girmesinin medeni el-A'raf 7/175 de geçmesidir.
Bu adam önce ilgili ayetin ruhuna uygun olarak Salih bir zat sonrada sapıtmış, azıtmış ve kendisine bahşedilen nimetlere nankörce davranan biri olarak tasvir edilmiştir. Fakat ayette dile getirilen kişinin Bel'am olduğu yolundaki rivayeti ve anlatılan kıssayı doğrulayacak elimizde hiçbir eser yoktur. Keza Bel'am'ın ayetin nüzuluna sebep teşkil etmesi de doğru değildir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PEYGAMBERLERLE İLGİLİ HABERLERDEKİ İSRAİLİYAT
HZ. ADEM (AS)
A- Hz. Adem'in Yaratılışı
Hz. Adem (as) ilk insan ve ilk peygamberdir Kur'an'ın bir çok ayetlerinde ve bir çok hadiste Hz. Ademin çeşitli durumlarından bahsedilir. Yaratılışı, cennete girişi, cennetten indirilişi, tevbesi, iblis ile arasında geçenler, zevcesi vs gibi Kuran-ı Kerim'in öz olarak anlatıp dile getirdiği ve sadece ibret gayesine matuf olan bu konulara pek çok yabancı kaynaklı haberler karışmıştır.
Hz. Ademin yaratılışı ile ilgili ayetlerde herhangi bir tafsilat yoktur bu konuda belli bir hadiste yoktur. O halde bu konuda tek kaynak tevrat ve şerhleri ve israiliyat kaynağı belli şahıslardır ki bunların verdiği bilgilerin sağlığı bellidir.
B- Hz. Adem'e Secde Etmekten Kaçınan Meleklerin Yakılması
K. Kerim'in bazı surelerinde, Hz. Adem yaratıldığı zaman meleklerin ona secde etmelerine dair C. Hakk'tan emir almalarından bahsedilir. Böyle bir emir karşısında meleklerin derhal secde etmelerinden başka ne düşünülebilir.
Bu haber şüphesiz İslâm'ın melek telakkisine, akla ve an'aneye aykırıdır; kabulü mümkün değildir. Allah bir çok ayetlerde meleklerin emir alır-almaz derhal secde ettiklerini bildirmiştir. Bu haber ayetlerle açık bir tezat halindedir.
C- Havva'nın Yaratılması
Havva Hz. Ademin eşinin adıdır. Allah K. Kerim de Havva'nın sadece Adem'den yaratılmış olduğunu bildirir ve bunun ötesinde herhangi bir tafsilat vermez. Buna rağmen İslami eserlerde konu ile ilgili bir sürü tafsilat vardır ve bunların çoğu israiliyattır.
D- İblisin Cennete Girmesi
Kur'an'da, Cennet'de oturan ve orada diledikleri gibi gezip tozan Adem'le eşinin şeytan tarafından iğva edildiği ve nimet dolu bu güzel yurttan çıkarıldığı anlatılır.
E- Memnu' Ağaç
Memnu Ağacın Cinsi: Allah cennette bulanan Hz. Adem ve eşine "Şu ağaca yaklaşmayın" emri verdi (el-Bakara 2/35)
K. Kerimde ve Sahih hadislerde bu ağacın ne olduğu adı, cinsi, rengi vs hakkında herhangi bir beyan ve açıklama yoktur.
1- Hz. Adem'e memnu Ağaçtan kim yedirdi? Bu konudaki rivayetlerin çoğu Havvanın yedirdiği konusunda birleşir fakat rivayetlerin menşei gayr-i İslâmidir.
2- Hz. Adem ve Eşinin Elbiseleri: Muhtelif eserlerde cennette giydikleri elbiseler konusunda rivayetler vardır. Fakat bunu ispatı imkan yoktur.
3- Adem'le Eşi Açılan Yerlerini Ne ile Örttüler? Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Fakat bunları kanıtlamak imkansızdır.
F- ADEM, HAVVA, YILAN VE İBLİS'İN YERYÜZÜNE İNDİRİLMELERİ
1- Adem (as)'in indirildiği yer:
Allah Hz. Adem'i gökten yere indirdi onu Hind toprağına, Hind toprağında da Dehnâ ya da Bûz dağına veya Serendib adasına veya Serendib yakınındaki Nud'a indirildiği söylenir.
2- Havva'nın indirildiği yer:
Havva Cidde'ye indirildi.
3- Yılanın indirildiği yer:
Yılan da ısfahana indirildi.
4- İblisin indirildiği yer ise Meysandır.
G- HAVVAYLA YILANA VERİLEN CEZA
Tefsirlerde, Hz. Havva'ya ve Yılana verilen ceza hakkında epeyce malumat vardır. Ancak bunlar tümüyle hıristiyan ve yahudilerden nakledilmiştir.
H- HZ. ADEM'İN TEVBESİ
Hz. Adem yaptıklarına son derece pişman oldu. Afv, için Allah'a yalvarıp yakardı. Bu konuyu dile getiren ayet şu me'aldedir "Derken Adem Rabbinden bir takım kelimeler telakki etti. O da tevbesini kabul etti (el-Bakara 2/37). Ademin tevbe ettiği zaman Allah'tan alıp bellediği kelimeler şunlardır tarzında yüzde yüz katiyet ifade eden deliller yoktur.
1- ADEM'İN İKİ OĞLU HABİL VE KABİL'İN KISSASI
Kur'an'ın kısaca temas ettiği bu kıssa hakkında, pek çoğu Ehl-i Kitab çevrelerinden derlenmiş uzun rivayetler oraya çıkmıştır. Bu uzun rivayetleri tasdik için elimizde ne ayet vardır. Ne de sahih hadis
İDRİS (AS)
İdris ismi Kur'anda iki kere geçer. Hemen bütün tefsir, tarih ve enbiya kıssalarından bahseden eserler İdris (as)'i ulum ve fünuna vakıf olarak gösterirler ilk defa kalem kullanan elbise dikip giyen odur; rivayete göre ondan evvel insanlar hayvan derileri giymekle iktifa ediyorlardı. Terzilerin hamisi ve piri İdris (as) dır. Tıp ve Astronomi sahasında da maharetlerinden bahsedilir. Allah yolunda cihada girişen ilk kişide odur.
NUH (AS)
Nuh (as) Kur'an ve hadislerde mühim yer işgal eder. Kur'an'da 43 kez geçer. Tufan hadisesi sebebiyle insanlığın 2. babası kabul edilir.
Nuh (as)'un ismi etrafında pek çok esatir meydana gelmiş ve bunlar islami eserlere de sızmıştır. Nuh (as) hakkında bize Kur'anın ayetleri ve bu konudaki sahih hadisler kafidir.
Nuh'la ilgili o kadar çok şey vardır ki bunların hemen tamamı Tevrata dayanır.
İBRAHİM (AS)
Hz. İbrahim'in K. Kerim'de isminden ve isminden ve muhtelif kıssalarından çokça bahsedilir. İslami eserlerde önemli yer tutar K: Kerimin uzunca bir suresinin ismini almıştır: K. Kerimde ismi 68 kez geçer. Ayrıca hadislerde de muhtelif vesilelerle yüzlerce yerde Hz. İbrahimden ve onun sünnetlerinden detaylarıyla bahsedilir. Hz. İbrahimin dini hanif olarak belirtilir. Hz. Peygamber (sav)'in bu dine uyması emredilir. (Nahl 16/123) ayrıca Hz. İbrahimin ismine sıkça tefsir, tarih, edebiyat ve Enbiya kıssalarında da rastlanır.
Bunlardan da anlaşılacağı üzere Hz. İbrahimin ismi etrafında ciltler dolusu bilgiyi ihtiva eden pek çok rivayetler meydana gelmiştir bu rivayetlerden cüz-i bir miktarı İslami olmaktan uzaktır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AHİRET VE DİĞER MÜTEFERRİK KONULARA AİT HABERLERDEKİ İSRAİLİYYAT
A- AHİRETE MÜTEALLİK HABERLERDEKİ İSRAİLİYAT
1- Duhan Hakkında
Türkçemize duman manasına gelen bu kelime Kur'an'da iki yerde geçer. Hadis olarak ise şöyle geçmiştir. Huzeyfe (ra) yâ Rasulullah o duhan nedir diye sordu. Hz. Peygamberde Duhan suresinin 10 ayetini okudu ve: "(Bu duman) doğu ile batı arasını dolduracak 40 gün 40 gece duracak; mü'min nezleye tutulmuş gibi olacak; kafir sarhoş gibi olacak kafirin burnu, kulakları ve aşağısından çıkacak" buyurdu.
Muhtelif tefsir kitaplarında yer alan bu hadis uydurulmuştur. Ve Peygamberimize atfedilmiştir.
2- İyi ve Kötü Amelin Ahirette Sahibini Karşılaması
Mü'min kabrinden çıktığı zaman amelinin kendisini en güzel koku ve en güzel biçimde karşılayacağı kafirininkinin ise bunun tam tersi olacağı sözü sahih değildir.
3- Rahmet Kapısı
"O gün erkek ve kadın münafıklar iman etmiş olanlara 'bizi bekleyin. Nurunuzdan bir parça ışık alalım diyeceklerdir. 8O gün onlara istihza suretiyle) "dönün arkanıza da bir nûr arayın" denilecek. Nihayet onlar (la iman etmişler)'ın arasına kapılı bir duvar çekilecektir. Onun içinde rahmet dış yanında da azap vardır.
Bu ayette açıkça kıyamet gününün bir sahnesi canlandırılmaktadır. Ayette bahis konusu edilen Kap ve Sur ifadelerinin dünya hiçbir ilgisi yoktur.
4- Kıyamet Gününde Allah'ın İnmesi
Bu haber Abdullah b. Amr'ın Yermuk'de elde ettiği Ehl-i Kitaba ait eserlerden naklettiği tipik bir israiliyattır.
İSRAİLİYATIN ZARARLARI VE SONUÇ
Hz. Peygamberin çok açık yasağına rağmen, bazı müfessirler Ehl-i Kitapta buldukları şeyleri, sıhhatlerini kontrol etmeden eserlerine almışlardır. Ehl-i kitabı izlemede belirlenecek yol bellidir İslâmî esaslarla çatışan şeyleri reddetmek doğruluğunu ya da yanlışlığını bilmediklerimizi de ne tasdik ne de tekzip etmektir.
Herhangi bir eserde İslâmî yönde küçük veya büyük hataların bulunması bazı insanlar, hiç de uygun olmayan bir kanaate sevk ediyor, o da bu eserlerin tamamen terkedilmesidir oysaki bu eserlerin yi yönlerinden istifade edilip eksikleri tesbit edilerek edep ve terbiye dairesinde ilme akla ve kaynaklara istinaden hataları gösterilebilir ki bu da çok yararlı bir yol olur.
İslâm son ekmel dindir, Kur'an ve hadislerde mevcut şeyler müslümanlara bilgi olarak kafidir dini Yönde Ehl-i Kitaba asla ihtiyaç yoktur. Gerek İslâm'a zıt ve gerekse meskutun anh olan İsrailiyyata müslümanlar asla muhtaç değildir. Müslümanları bu İsrailiyyat belasından kurtarmak için ise İsrailiyyatın ne olduğunu anlatmak ve nelerin İsrailiyyat olduğunu göstermek gerekir.