HADİSLERLE
GERÇEKLER
İ.
Lütfi ÇAKAN
KEMAL-İ İSLAM ÇAĞRISI
Allah Teala buyuruyor: “De ki; dininizi Allah'a mı öğretmeye
kalkışıyorsunuz? Halbuki Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsine vakıftır.
Allah herşeyi hakkıyla bilir. (El- Hucurat, 49,16).
“Ey iman edenler, Allah'a, Allah'ın peygamberine, peygamberine
indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim
Allah'ı, meleklerini, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz
derin bir sapıklığa sapmış gitmiştir:' (En- Nisa 4,136.)
Bir bu kadarını daha zikredebileceğimiz yukarıdaki nasslar, mü'minlerin
dine karşı takınmaları gerekli tavrı ve onların imanlarında aranan bütünlüğü ve
tamlığı belirlemekte; islamın iman temeline dayalı tam bir inkıyad yada teslimiyet
ile yaşanabileceğini göstermektedir.
Yani bu ayetler, kemal-i İslam çağrısıdır. Gerçek kurtuluş tam
teslimiyettedir. Gerçek hürriyet yalnızca Allah'a kulluktadır. Müslüman
kafasına göre müslüman değil, İslam’a göre müslüman olmak durumundadır.
HAYAT
El-Bera İbni Azib (ra)'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
uhud Harbinde Resulullah (sav)'e yüzü demir zırh ile kaplı bir kişi geldi ve
-Ya Resulullah, hemen harb edeyim de sonra mı müslüman olayım? diye
sordu. Resulullah (sav):
- Önce müslüman ol, sonra savaş! buyurdu.
Adam müslüman oldu, savaştı, sonunda şehit düştü.
Bunun üzerine Hz. Peygamber;
- “Az çalıştı, çok kazandı” buyurdu.
Bu Hadis-i Şerifte en çarpıcı tablo, Uhud savaşında, sıkıntılı anlar
yaşadığı hengamda Peygamber Efendimiz (sav)'in harbe hazır birisine “Önce
İslam!” fıkrini telkin etmesidir. Demek oluyor ki, İslam’ın mü'minlere
kazandırmak istediği dünya görüşü ve öncelik fikri, her hal ü karda “önce
İslam” eksenlidir.
Diğer bir nokta da, bir rekat namaz kılmadan, abdest almadan, bir defa
dahi secde etmeden cennete giren müslümanın gıpta uyandıran bu hali için Hz.
Peygamber(sav), “az çalıştı, çok kazandı” buyurmaktadır.
İslam dünyası yeniden “önce İslam” fikrini yeniden elde ettiği gün az
iş yapmış olsa da, çok kazanmış olacaktır.
MÜSLÜMANA ÖNCELÎK VERMEK
Aziz b. Amr (ra)'dan nakledildiğine göre,
Resulullah(sav) şöyle buyurmuştur: “Îslam yücedir, onun önüne geçilmez.”
Bu hadis'in vürud sebebi şöyledir.
Mekke fethinden önceki akşam Ebu Süfyan ile birlikte
Aziz b. Amr, Hz. Peygambere (sav) giderler. Bazı sahabeler Hz. Peygambere:
- “Bunlar Aziz b. Amr ve Ebu
Süfyan'dır. İslam, (İslam olmayandan) daha izzetlidir. Îslam yücedir, onun
önüne geçilmez!” buyurdu. Bu konunun anlaşılması için Aziz b. Amr'ı tanımak
gerekir. Aziz b. Amr, hicretin 6. yılında müslüman olmuş, Rıdvan Beyatında
bulunmuştu. Bu olay gerçekleştiğinde Aziz müslümandı. Bazı sahabeler sosyal
durumu düşünerek, müşrik olmasına rağmen Ebu Süfyan'ın ismini önce
söylemişlerdi. Peygamber (sav) Efendimiz bunu düzeltti. İslamın yüce olduğunu,
öncelik hakkına sahip olduğunu öğretti.
Hadisimiz takdimde,
tercihte, protokolde, hiyerarşide islamı ve müslümanı daima önde ve ileride
tutmak lazım geldiğini, müslümanı müslüman olmayanlardan sonra anmak gibi bir
hataya düşmemek gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
İSLAM KİMLİĞİ
Ebu Hureyre (ra) dan rivayet
edildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: hiç şüphesiz Allah, sizin üç şeyi
yapmanızdan hoşnut olur; üç şeyi işlemenize de gazab eder: Hiç bir şeyi ortak
koşmaksızın yalnızca kendisine kulluk etmeniz, topluca Allah’ın ipine sımsıkı
sarılmanız, Allah’ın, yönetiminizi uhdesine tevdi ettiği kişiler hakkında
samimi ve hayırhah davranmanızdan hoşnud olur (ve bunların yapılmasını size
emreder.)
Dedi-kodu, mal zayii ve çok sual sormaktan
hoşlanmaz (ve bunların yapılmasından sizi nehyeder.)
Gerek ferd, gerekse toplum
olarak İslam kimliğinin teşekkülü ve tahakkuku her şeyden önce tevhid inancına
bağlıdır. Bu sebeple, Allah Teala'nın razı olup emrettiği üç fıilin ilki, “hiç
bir şeyi ortak tutmaksızın yalnızca Allah'a kulluk etmek” olarak ilan
edilmiştir. Allah rızasını kazanmanın ilk ve temel şartı Tevhid'dir. Çünkü
Tevhid, İslam kimliğinin alameti-farikasıdır.
“Allah’ın ipine sımsıkı
sarılmak” İslam kimliğinin korunmasını sağlayacak temel prensiptir. Nitekim
Allah Teala, Hz. Peygambere şu gerçeği ilan etmesini emretmiştir: “De ki; eğer
Allah'ı seviyorsanız, bana uyun!” Efendimiz de Îslam kimliğini ve çizgisini
sürdürebilmenin, Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmakla
sağlanabileceğini açıklamıştır.
DİN-DÜNYA AYRILMAZLIĞI
Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edildiğine göre
Resulullah(sav)şöyle buyurmuştur: “Îman yetmiş (veya altmış) küsur şu'be
(haslet) dir. En yükseği “Allah’tan başka ilah yoktur.” demek; en aşağısı ise
yoldan, eziyet veren şeyleri gidermektir. utanmak da, imanın bir şu'besi
(birimi) dir.
Dinin aslı iman, imanın aslı da kalpteki
tasdik yani kabuldür, “Tasdik” ten ibaret olan iman, nicelik ve nitelik olarak
İslam bilginleri tarafından asırlar boyu ayet ve hadisler esas alınmak
suretiyle enine boyuna tartışılmıştır.
Hadisimizdeki şube kelimesi, dal, haslet, ünite,
birim, demektir. İmanın şu'beleri de imanın dalları hasletleri demektir. Îmanın
asıl yapısı kalp ile tasdiktir, onun uzantıları, dalları da olduğu
anlaşılmaktadır.
İmanın şu'beleri ile ilgili genel çerçevesi, “Lailahe illallah”
demekten, yoldaki eziyet verici şeyleri gidermeye kadar uzanır. Kalpteki tevhid
inancının sözlü ifadesi demek olan “Allah'tan başka ilah yoktur” ikrarının,
iman tezahürlerinin en yükseği ve en üstünü olduğunu, tezahürününde “yoldan,
eziyet verici şeyleri gidermek” olduğunu beyan etmektedir.
İSLAM HİDAYETİ
Abdullah b. Mesud (ra)'dan nakledildiğine göre Resulullah (sav) şöyle
buyurmuştur: “Prensib ve pratik olarak din (ilmini) öğreniniz, insanlara
öğretiniz. Feraiz (ilmini) öğreniniz, halka öğretiniz. Kur'an'ı öğreniniz,
halka öğretiniz. Çünkü ben ölümlü bir insanım. İlim de ortadan kaldırılacaktır,
(büyük) fitneler zuhur edecektir. O kadar ki, bir feraize (kesin hüküm)
hakkında ihtilaf eden iki müslüman, davalarını halledecek bir tek kişi bile
bulamayacaklardır.
Bu hadisin senedine yönelik bazı tenkitler söz konusu olmakla beraber
bir çok sahabi tarafından rivayet edilmiştir. Bu hadis yaygın bilgilendirmeyi
ve bilgilenmeyi teşvik etmekte, aksi halde yaygın ölçüde cehaletin baş
göstereceğine dikkati çekmektedir. Yine, eğitim-öğretimin durdurulacağına,
özellikle din eğitiminin sekteye uğratılacağına ve dini bilen alimlerin
kalmayacağı dönemlere işaret etmektedir. Din ancak şu üç hususun yerine
getirilmesiyle korunabilir.
* Yaşamak,
*Kurum ve kuruluşlarını kurmak, kurdurmak,
*Eğitim-öğretimini yapmak, yaptırmak
İSLAMI GÜZEL YAŞAMAK
Ebu Hureyre'den (ra), rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle
buyurmuştur: “Îçinizden, müslümanlığını (ihlas üzere yaşayıp) güzelleştirenin
işlediği her iyilik, on mislinden yediyüze kadar katlanmış olarak yazılır.
İşlediği her kötülük de sadece misli ile yazılır. Allah’a kavuştuğu zamana
kadar bu böyledir.”
İslam'ı yaşamadaki güzellik, hiç şüphesiz, her şeyden önce gönül
dürüstlüğü, niyet bütünlüğü, ihlas ve samimiyetle ilgilidir. Bu sebeple Hz.
Peygamber “İhsan'ı” “Allah'a onu görüyormuşçasına”, değilse “O'nun gördüğü
şuuru içinde kulluk etmek”diye tarif buyurmuştur. İslam'ı güzel yaşamak için
onu samimiyetle benimsemiş olmanın yanında, doğru anlamış olmak da lazımdır.
Yanlış veya eksik bir bilgi ve anlayış üzerine tam ve mükemmel bir hayat bina
etmek· mümkün değildir. Hadisimiz, “iyilik işleyene on katı iyilik” ölçüsünün,
İslam'ı ihlas üzere güzel, tertemiz yaşamaya niyet ve gayret edenler için
yediyüz katına kadar arttırılarak uygulanacağını bildirmektedir. Bu,
müslümanlıkta “İhsan”a ulaşma gayretlerine getirilen teşviktir.
KULLUKTA BÜYÜME MUTLULUĞU
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre
Resulullah(sav)şöyle buyurmuştur: “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet
gününde Allah Teala, yedi (sınıf insanı (arş'ının) gölgesinde barındıracaktır:
Adil devlet reisi. Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip
büyüyen genç..:'
Gençlik yıllarında kulluk görevini dikkatle yerine
getiren, yani Allaha ibadetle büyüyen, yasaklardan uzak kalmak suretiyle bu
güzel çizgisini daha da güzelleştiren genç, tam bir tercih kahramanıdır.
Gençlik, harçlık, boşluk, üçlüsünün oluşturduğu tehlike ortamını Allaha kulluk
şuur ve uygulamasıyla aşmayı başaran genç parlak bir geleceğe yönelmiş
demektir.
GÜNÜ İSLAM İLE YAŞAMAK
Ebu Malik Haris b. Asım El-Eş'ari'den (ra) rivayet edildiğine göre
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her insan (her gün) sabah kalkıp (pazara
çıkar), nefsini satışa arzeder. Kimi onu azad, kimi de helak eder.”Dünyada
zaman gün denilen yirmidört saatlik kesitler halinde yaşanmakta ve
değerlendirilmektedir. Bu günler aynı zamanda bizim ömrümüzün kesitleridir.
Gerçekten her yeni gün herkes için yeni bir pazardır. Bu pazarda aslında ahiret
ve dünya alınıp satılmaktadır. Bize göre insan ahiretini dünyada kazanır. Bunun
için dünya hayatı iyi değerlendirilmelidir.
DOĞRU VE GÜZEL ANLATIM
Ebü'd-Derya'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah bize
hitabetti ve şöyle buyurdu. Bizden bir hadis işitip belledikten sonra işittiği
gibi başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın” İslamın güzel ve doğru bir
şekilde anlatılması gerekir. Bu durum eğitimden geçmektedir. Eğitilmişlik, ilim
ve üslup meselesidir.
Tebliğ yapılırken ne duyulmuşsa onu aktarmak gerekir. Hadislerin
aktarılmasında daha da dikkat etmemiz gerekir.
EĞİTÎMDE MABED MEKTEB BERABERLİĞİ
Ebu Hureyre (ra) demiştir ki: “Resulullah (sav)'i şöyle buyururken
dinledim”: “Öğreneceği veya öğreteceği bir hayr (ilim ve amel) için benim şu
mescidime gelen, Allah yolunda cihad eden mücahid hükmündedir. Bunun dışında
bir şey için gelen ise, başkasına ait eşyaya bakıp duran kişi (seyirci)
durumundadır.”Peygamber, insanlığın ilk öğretmenleridir. Onların eğitim ve
öğretimleri de dinidir. Vahyi anlatan peygamberler aynı zamanda ümmetlerine
belli bir “hayat görüşü”nü de öğretiyorlar. Yani pratik bir din eğitimi
veriyorlar. Bu yönüyle din eğitimi, gerekli ve faydalıdır. Peygamber Efendimiz
(sav) bu eğitimi mescidde geniş kitlelere yapıyordu. Bu yaygın ve başarılı
eğitim ve öğretim sayesinde kısa zamanda bedevi Arap toplumu, İslam
medeniyetinin çekirdeğini oluşturacak bir millet olmuştur. Medeniyetler iyi
eğitilmiş insan gücünün eseridirler. Eğitim ve öğretimi dinden tecrit etmek
anarşi ve sapmalara yol açar. Bunun hiç bir topluma faydası yoktur.
ÜMMETÎN SINAVI
Ka'b b. İyad (ra) demiştir ki; Ben Resulullahı (sav)
şöyle buyururken duydum. “Her ümmetin bir büyük fitnesi (imtihan vesilesi)
vardır. Benim ümmetimin baş fitnesi (sıkıntı sebebi) de maldır. (Ekonomik
değerlerdir.)
Bu Hadis-i Şerifte Efendimiz, ümmeti için yokluktan
çok varlığın, yani ekonomik değerlerin en büyük sıkıntı odağını oluşturacağına
dikkat çekmektedir. Böylece ümmet hayatında en hassas noktayı da belirlemiş
olmaktadır. Burada malın varlığı kadar yokluğunun da fitne olduğu akla geliyor
ancak asıl vurgulanmak istenen malın çokluğu ile İslamdan uzaklaşmaktır. Mal,
“İmtihan vesilesi” “Dünya hayatının süsüdür:' Malın ve servetin harcanmasında
titizlikle hareket etmek gerekir.
KALBİMÎZÎ KAYDIRMA
Ümmü Seleme (rah) validemizden nakledildiğine göre
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri halden hale değiştiren
(Allahım), benim kalbimi dinin üzere sabit kıl !”Hz. Peygamberin en çok yaptığı
bir dua olarak hadisimiz en temel meselede hem bilgi, hem de Allahu Teala'dan
ne isteneceğine dair misal vermektedir.
Allah Teala'nın irade ve hükmüne karşı çıkacak hiç
bir varlık söz konusu olamaz. İman ise, insan kalbinin en temel işi ve
sahibinin bütün hareketlerini etkileyen gücüdür. Böyle olunca kalbin hak din
üzere sabit olması, mü'minin iman çizgisinde devamının tek şartı ve imkanıdır.
Her türlü olumsuzluk kalpteki yanlış kabullerin yada inkarın sonucudur.
Müslümanlığın esası ve vazgeçilmez rüknü kalbi
istikamet ve tatmindir. Karmaşık dünyamızda müslümanlığımız ve tabii ahirette
mutluluğumuz buna bağlıdır. O halde duamız da hep aynı olmalıdır.
“Ey kalpleri halden hale (renkten renge, şekilden
şekile) çeviren Allahım, bizim kalbimizi dinin üzere sabit kıl !”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder