KUR’ANDA EDEBİ TASVİR
Seyyid KUTUB
Genel
Değerlendirme:
Müellif
bu eserde Kur’an-ı Kerim’in belagatını ve edebi sanatını göstermek istemiştir.
Bu sebeple böyle bir eser yazmıştır. Kendisi şöyle ifade etmektedir: Kudret-i
Kadire’nin mücerret lafızlarla renkli fırçanın ve teşhis edici objektifin
tasvirinden aciz kaldığı resimler çizdiğini açıkladım ve dedim ki: Bu tetkik,
belki toplu bir risaleye konu olabilir.
Kur’an-ı
Kerim’deki edebi resimleri toplamak, arz etmek ve onlardaki tasvir usulünü,
Kuran’ın onları sahneye koymada başvurduğu edebi uyumu açıklamak için Mushaf’a
başvurmuştur. Karşısına çıkan olay, tasviri bu güzel kitapta ifade kuralı
olmasıydı.
KUR’AN
SİHRİ
Kur’an
ilk andan itibaren Arapları tesir edip büyülemişti. Gerek Allah’ın gözünü
İslam’a açtığı kimseleri ve gerekse gözünde perde bulunan kimseleri ilk
Müslümanları istisna edersek çünkü onlarda Hazret-I Peygamberin şahsiyetinin
rolü olabilir. Başlıca amil Kur’an-ı Kerim’dir.
Ömer
bin Hattab’ın imana gelişinin hikayesi, Velid bin Mugire’nin dönüp gidişinin
hikayesi daha birçok iman kıssalarının ileri örneğidir. Bu iki olayda da Arapları
etkileyen Kur’an’ın sihri meydana çıkarıyor.
Hazreti
Ömer imana gelirken şöyle söylemiştir: “ Bu ne güzel söz, ne üstün söz.”
Velid
bin Mugire “ Bu başka değil, tesirli bir sihirdir. Görmüyor musunuz, adamda
karısının kölelerinin arasını açıyor” dedi.
Kur’an’ın
bazı kafirlerden naklettiği sözler de Kur’an’ın sihrine delalet eder.
“Bu
Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü edin, belki bu suretle galip gelirsiniz”
(Fussilet 26) Bu, Kur’an’ı kendilerine ve tabilerine tesirinden ötürü
ruhlarında çalkalanan korkuyu gösterir.
Kureyş
reisleri, yalnız çocuklarından değil, kendilerinden de endişeleniyorlardı.
Kendileri de onun tesirine kapılmaktan korkuyorlardı. Onun için işitmek
istemiyor, gürültü yapıyorlardı.
KUR’ANDA
SİHİR KAYNAĞI
Kur’an’daki
sihrin kaynağı, teşri gaybiyat ve kevni ilimlerden başka bir şeydeydi. Elbette
bu sihir, Kur’anın yalnız haber verdiği konuda değil, bizzat onun üslubunda
idi.
Alak
suresine baktığımızda bunu açıkça görebiliriz. Mesela (kella leinlem yentehu
lenesfean binnasiye) ‘böyle şeylerden sakınsın o, eğer küfründen
vazgeçmezlerse, and olsun onu alnından tutup (cehenneme) sürükleriz.’ İşte ses
tonuyla manasını tasvir eden şiddetli (lenesfean) lafzı. Müteradifi olan
(lenehuzennehu) kelimesinden daha şiddetlidir. (Lenesfean binnasiyeh) şiddetli
ve çabuk yakalamayı, azgın mütekebbirin kaldırdığı en yüksek yerden, kibirli
başının önünden yakalamayı tasvir eder. Bu alnı, yakalayıp sürüklemeye müstahak
bu alındır.
KUR’AN
NASIL ANLAŞILDI
Gerek
müminler gerek kafirler Kur’an’ı dinlerken büyülenmişlerdir. Bunlar büyüleniyor
iman ediyorlar, onlar büyülenmiyor kaçıyorlar. Sonra onlarda ötekiler de
Kur’an’dan etkilendiklerini ifade ediyorlar. Hz. Ömer, Kur’an dinleyince kalbim
ona ısındı, ağladım ve o beni İslam’a soktu. Başka bir rivayette de şöyle
söylediği kaydediliyor. “ Bu söz ne kadar güzel üstün bir söz”
Velid
bin Mugire Kur’an’a karşı hayranlığını gizleyemiyor. “Vallahi onda bir tatlılık
güzellik var. O altındakileri kırar, kendisi yükselir, onun üstünde bir söz
olamaz” diyor.
Müslümanlar
bu veciz ve yazılı sanat güzelliğinden aldıkları ruhi zevk ve hissettikleri
derin duygudan dolayı onu açıklaya vakit bulamadılar. Fakat daha sonra tabiin
dönemlerinde tefsir denilen ilim gelişmeye başladı ama onun edebi yönünden çok
fıkhi, cedeli, nahvi yönleri araştırıldı. Bu yön tam açıklanmadı. Bundan dolayı
bu mucize kitabın ifadesini yeni bir tetkik metoduyla incelemek ve ondaki fenni
güzelliğin genel prensiplerini araştırmak lazımdır.
EDEBİ
(FENNİ) TASVİR
Tasvir,
Kur’an üslubunda üstün ifade vasıtasıdır. Kur’an, müşahede edilen olayı,
görülen bir manzarayı, zihni bir manayı, ruhi bir durumu olduğu kadar insan
tipini, beşer tabiatını da hissi hayali bir surette ifade eder. Çizdiği bu
resme canlı bir hayat, ya da taze bir hareket verir. Bir de bakarsınız ki, o
zihni mana, bir şekil, bir hareket olmuş, o ruhi durum; Bir tablo, yahut bir
sahne olmuş, o insan tipi canlı bir hale gelmiş, o beşer tabiatı cisimlenmiş.
Olayları, sahneleri, hikayeleri ve manzaraları ise canlı, hareketli bir hale
sokar. Buralara bir de konuşma ilave edince bu sahnenin bütün hayali unsurları
tamlanmış olur. Anlatım başlar başlamaz dinleyicilere yepyeni bir bakış
kazandırır ve bunları ilk olayı vuku bulacağı sahneye çeker. Orada manzaralar
birbirini takip eder, hareketler tazelenir, dinleyici bunun okunan bir kelam ve
darbedilen bir mesel olduğunu unutur da sahneye gelip giden şahıslar görür.
Hadiselerin getirdiği durumlardan etkilenen insanların jest ve mimikleri,
insanların ruhlarındaki hisleri açığa vurur. Artık o kıssalar burada hayatın
hikayesi değil, hayatın kendisidir. Kur’an ne zaman bir misal vermek istese,
hep bu tasviri ifadeyi kullanır, sözleri, resimlendirerek ruha, duyulara hitab
etmek ister. İşte “Tasvir, Kur’an üslubunda üstün vasıtadır” dememizin sebebi
budur. Bu bir üslup süsü ve gelişi güzel bir şey değildir. Bu, bir sabit
sistem, birleşik bir plan, şümullü bir özellik ve muhtelif hal ve vaziyetin
icabına göre muhtelif yollarla hizmet eden bir metoddur. Mesela, küfredenlerin,
Allah’tan kabule mazhar olamayacaklarını, asla cennete giremeyeceklerini, onlar
için kabul veya cennet girmenin muhal bir şey olduğunu beyan etmek istiyor.
“Bizim
ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler (yok mu) onlar
için gök kapıları açılmayacak, onlar, halat iğne deliğine girinceye kadar
cennete giremeyeceklerdir. Biz günahkarları böyle cezalandırırız.”
Seni
öyle bir duruma getiriyor ki, hayalinde gök kapılarının açılması şeklini, kalın
ipliğin (halat) iğne deliğinden geçmesi şeklini düşünüyorsun. Burada özellikle
kalın ipin isimlerinden olan “el-cemel” seçiliyor. Hissi, bu iki şekli düşünüp
tesir almaya bırakıyor. Ta ki sonunda kabul edilmeme ve muhalin manası ruhun
derinliklerine nüfuz etsin. Bu manalar yalnız zihin yoluyla değil, aynı zamanda
göz, his gibi çeşitli yollarla da ruha intikal ediyor.
HİSSİ
TAHYİL VE TECSİM
(Düşündürme
ve Cisimlendirme)
Kur’an-ı
Kerim tasvirinde meydana çıkan diğer bir mesele de “tecsim” dir. Mücerret
manaları cisimlendirme ve bunları cisimler haline yahut genellikle hissedilip
(duyulup, görülen) şeyler haline çıkarma meselesi, Kur’an, bu hususta çok
yüksek bir dereceye vasıl olmuştur. Tahyil çeşitlerinden “teşhis” diye
isimlendirmemiz mümkün olan bir çeşit vardır ki, camid maddelerle, tabii
olaylar ve vicdani tepkilere hayat vermede kullanılır. Bu cansız şeylere
verilen hayat, bazen yükselir insani bir hayat olur. Maddelere, olaylara,
tepkilere geçer. İşte sabah teneffüs ediyor:
Teneffüs
ettiği zaman sabaha andolsun (Tekvir 18).
“(Allah),
gündüzü durmadan kovalayan gece ile örter (Araf 54).
Kur’an
tasvirinde zirveye ulaşan bir ahenk vardır. Ahenk, çeşitler ve derecelere
ayrılır. Bu çeşitlerin bir kısmına Kur’anın belagatiyle uğraşanlar işaret
etmişler, bir kısmına da şimdiye kadar hiç kimse dokunmamıştır.
1-İbarelerin
telifinde lafızların seçimi veya ve sonra bunların özel bir düzende dizilişi
öyle bir ahenk temin eder ki, fesahatte en yüksek dereceye ulaşır.
2-Kelimelerin
seçiminden ve bunların özel bir düzende hasıl olan musiki.
3-Bu
ahenkten biri de beliğ nüktelerdir. Anlatılan konunun sonunda, o konuyu iyice
ruha yerleştiren takip cümleleri gibi. Mesela: kudreti ispat eden bir sözden
sonra (Allah her şeye kadirdir.) “İnnallahe ala külli şey’in kadir.”
4-Diğer
bir ahenk de ayetlerin siyakındaki gayeler arasında bulunan manevi teselsül ve
bir konudan diğerine geçişteki tenasüptür.
5-Diğeri
de bazı nassların aheste adımları arasında bulunan ruhi irtibat ve düzendir. Bu
ahenklere bazı örnekler verelim. “Ey iman edenler ne oldunuz ki size “Allah
yolunda hep birlikte gazaya çıkın” denildiği zaman yere (mıhlanıp)
ağırlaştınız.” (Tevbe 38)
İnsan
yalnız (……….) kelimesini işitiyor. Hayal o “musakkal, ağırlaşmış cismi tasavvur
ediyor. <bu kelimede bir ağırlık tonu var. Eğer (……) “ağırlık gösterdiniz”
deseydi, o ses latifler ve o musiki tesiri kaybolurdu. (………………….)
“Artık
onlar da, o azgınlar da, iblis orduları da yüzleri koyun topyekün (cehennemin)
içine atılmışlardır.” (Şuara 94-95)
(…………….)
kelimesinin nağmesi de hareketin sesini aksettirmektedir.
Leyl
süresindeki musikiye de dikkat etmemiz gerekir.
(……………)
“Gece bürüyüp örttüğü zaman…..” Bu ahenk hiçbir şiirde, hiçbir musikide yoktur.
KUR’ANDA
KISSA
Kuran’da
kıssa, diğer edebi kıssalarda olduğu gibi sırf edebi bir gaye gütmez. Kıssa
Kur’anın asıl hedefini gerçekleştirme vesilesidir. Kur’an, her şeyden önce bir
dini davet kitabıdır. Kıssa da bu daveti duyurma ve tespit etme vesilelerinden
biridir. Kıssanın durumu, kıyamet sahnelerinin durumu veya Kuran’da varid olan
diğer konularının durumu gibidir.
KISSANIN
GAYELERİ
1-Kıssanın
gayelerinden biri vahiy ve risaletin ispatıdır. Hz. Muhammed (sav) ne yazar ne
okurdu. O’nun Yahudi ve Hıristiyan papazlarla da sohbet ettiği görülmemiştir.
Bunun için bu kıssalar geldi. Vahy-i İlahi olduğunu açıkladı.
2-Nuh
devrinden Hz. Peygamber (sav) devrine kadar bütün dinin Allah’tan geldiğini ve
bütün müminlerin bir ümmet olduğunu bir olan Allah’ın, hepsinin Rabbi olduğunu
açıklamaktadır.
3-Dinlerin
esasta bir olduğunu, hepsinin bir tek ilahtan geldiğini beyandır. Bu maksatla
bir çok peygamberin kıssaları böyle toplu olarak gelir. Onlardaki temel akide
tekrarlanır. O da tek Allah’a imandır.
4-Allah’ın,
nihayet peygamberlerine yardım edip yalancıları helak edeceğini beyan etmektir.
Kur’an,
kıssalar dışında dini gayelerini ifade ederken muhtelif insan tiplerini de
çizmiştir. Bunları gayet kolay, basit ve muhtasar çizmiştir.
Kuran’da
İnsan Tipleri:
a- Bütün
insanlık cinsini tasvir eden insanlık karakterlerinden biri.
b- Öz insan karakterlerinden
biri de şu akidesi zayıf mahluktur. Fayda gördüğü zaman gevşer, zahmete duçar
olduğu zaman imana sarılır.
c- İnsanların
kimi de gerçek kendi işi ise gerçeğe kıymet verir, eğer başkasından zuhur
ederse gerçeğin karşısına çıkar ve onu kabul etmez.
d- İnsanlardan kimi de Hak’tan
kaçar, O’nu görmek istemez. Çünkü nefsinde hem kibir, hem zaaf bir aradadır.
Kibir Hak’tan çevirir, zaaf yüzünden de Hak ile karşılaşmaya muktedir olamaz.
Kur’an
daima bedahete dokunmak, ihsası uyandırmak ve bunlar yoluyla doğrudan doğruya
vicdana ulaşmak istemiştir.
Bu
konuda kullandığı metot Kur’anın genel metodudur. Tahyil (düşündürme) ve
tecsim(cisimlendirme) suretiyle tasvir ve teşhis metodudur. Bu mantık manalı
lafızlar, tasvir edici ifadeler, canlı resimler, konuşan manzaralar, çok
kıssalar iştirak etmiştir. Kur’an meseleleri basit, kolay bir dille, bedahet ve
basirete hitap ederek izah etmiş, düğümlü kelam ve zihni cedel yoluna
girmemiştir. Tasvir ve sanatlarıyla kafirlere bile icazını kabul ettirmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder